28 Kasım 2011 Pazartesi

Karalama Kagıdı ...........

Karalama kağıdı gibidir zihin düşünür ve unutursun.....

Ani bir aşk çapraz ateşte kalmaktır parçalandıkça parçalanmak istersin....... Varolduğunu anladığında aşkın peşinden koşmaya başlamışsındır....... Bir gün biri girer hayatına...... Konuşur, gözlerindeki ışığı üfler yüzüne, dudaklarının pırıltısını dinlersin.... Damalarlarından içeri sızmıştır bir defa bağımlısındır artık... Aşk bedel ödemektir, kaybetme ihtimalini kabul etmektir, acıları cebe koyup dolaşmaktır....... Tüm bunları baştan kabul etmişsindir..... Sorumluluk almak istemezsin, uzaklaşmaya çalışırsın kendine ait hayatından, mantık seni sıkar, gündelik hayatı dışlayıp kendi dünyanda mutlu bir hayat kurgularsın......... Artık önünde belki de asla gerçekleşmeyecek, sadece senin gerçekleşmesini istediğin için beyninde varolan pembe bir yol vardır..... Çok da da zor olmamalı diye düşünürsün bir insan, bir insan daha, ve mutluluk....... Filmin sonunda sürpriz yoktur sana göre....... Her şey çok basittir ve tek yapman gereken süreci izleyip gelişmeleri kontrol altında tutmaktır. İki ayrı tenin dokunuşundaki sihiri keşfersin, bakışlarını hissettikçe başın döner, dünya senden bağımsız dönmeye başlamıştır artık........

Ani bir ayrılık duvara atılmış yumruk gibidir....... İlk başlarda acısını hissetmezsin....... Ertesi gün parmaklarının bittiği yerden başlayıp beynine ulaşan bir sancıyla uyanırsın....... Parmak uçlarını hissetmekte zorlanırsın....... Hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını düşünürsün....... Özürlü gibi hissedersin kendini, engellenmişsindir hayattan......Eski neşen kalmamıştır, diğer insanlar gibi değilsindir artık, yürüyüşün, bakışın, sözlerin, hayallerin, kısacası dünyan değişmiştir....... Kimseyle paylaşmak istemezsin acını. İçinde bir yerde sıkıştırıp unutmaya çalışırsın....... Oysa gözlerine bakan dostların bakışlarındaki değişiklikten anlar birşeylerin ters gittiğini........ Birşeyler ters gitmiştir, duvara toslamışsındır...... Zamana teslim etmişsindir yaralarını.... Kalbindeki çentiklere bir yenisini eklemişsindir....... Silinip gider her şey dünya yüzeyinden, insanlarla birlikte aşklar da gömülür mezarlıklara....... Yeni bir acıya hazırlıklı uyanır her sabah insanlar farkında olmadan ve eski acıyı unutmaya programlıdır zihin, tıpkı bir karalama kağıdı gibi.......

En Güzeli........

En güzeli hangisi ?....

Alkol ertesi o yastiga basina koydugun andan uykuya daldigin ana kadar olan süre ve o sürede geçen düsünceler mi ?.... O kafanda dönüp duran düsüncelerin esariti atlar misali yüzlerce metre mesafeler katettigi bir kaç dakika mi ?......

Yoksa terketmenin kokusu mu ?.... Haziran mi ?...... Temmuz mu ?.... O kendince çok önemli kararlar verdigin zamanlar mi ?..

Kötü sarkilar dinleyip bos duvarlara baktigin, maskeni takip insanlarin arasina karistigin, kendini buldugun, onlardan biri, onlarin bir parçasi oldugun zamanlar mi ?....

Agladigin gecelerin karanligini içine çekmek mi en güzeli ?.. Susmak mı ?.... Vazgeçmek mi ?... Terkedip gitmek mi ardında nasıl bir enkaz kalacağını düşünmeden ?...... İçine çektiğin dumanın en güzel olduğu yalnızlık mı ?.... Uykusuzluk nöbetleri mi ?..... Göz kırpan depresyonun mu üzerine en çok yakışan yoksa terkettiğin bira şişeleri mi ?......

Dumanalti mi ?.... Yalnizlik mi ?.... Sonsuzluk arzusu mu ?.. Anladigini sandigin birini bulup anlamadigini anladigin "an" mi ?......

O en güzel sarkiyi dinlerken düsündügünü tekrar düsünmemen mi ?..... Kararsizligin mi ?......

Kaç ölü izmaritle paylaştın terkedilmişliğin gururunu, kaç şişenin dibinde gördün tavandan yansıyan ışığı bir düşün, kaç kez geldi başına, kaç kez uğurladın bir bedeni uzağa ruhunun bir kısmını içine hapsedip, kaç gece sanrılar gördün, kapıyı açıp geldiğini, o kadife ses tonuyla sana, sadece sana ait olduğunu söylediğini gördün kaç kere hayalle karışık, sonra uzanıp en yakınındaki paketten bir sigara çektiğini, gecenin gözlerine doğru üflediğini mavi dumanları, sonra tekrar attığını kendini hayal denizine, boğulduğunu, kaybolduğunu, yittiğini...

Bir basinasin, bos yataginda tepinip dur, kafatasini patlat kirli duvarlara vurup, agla, dövün, yirtin, sus ve kabul et.. ..

Bir basinasin...

En güzeli de bu iste....
En güzeli bu....

Hiç kimse yok, hiç birsey yok, ikinci tekil sahis yok.....

Ben ve kendim........

( Alkollü bir gece )

26 Kasım 2011 Cumartesi

Beni Anlama !!......

Beni anlamasan da olur hatta beni hiç düşünme algılama, anlama… Lütfen kendini anla !.... Önce kendini tanı dön bir bak iyice sen ne istiyorsun ?......


Beni anlama, bırak !.... Ben kendimi tanırım, bilirim, anlarım.... En olmadı, anlayan birini bulurum ama sen ?..... Derdini, isteklerini, hayallerini bile bilmiyorsun bırak beni anlama !....Beni anlamakla uğraşıp zaman kaybetme, enerjini havaya savurma...... Bırak benim ne düşündüğümü, ne okuduğumu, ne anlattığımı… Sen beni anlama, önce kendini anla.

Bir düşün mesela hayatta en çok ne mutlu ediyor seni ?...... Gelecek için planların ne ?..... En mutlu olduğun zamanlar hangileri ?.... Aslında senin için mutluluk ne ?.... Sen neyin peşindesin ?......Bırak beni anlama, benim yolum belli..... Kendim için kurduğum hayallerim, gelecekten beklentilerim var. ......Beni en kızdıran, en üzen, en sevindiren şeyleri biliyorum....... Her gün yeni bir şey öğrenmezsem eksik hissediyorum........ Hayatımı bir düzene oturtmuşum........

Ne sıradan yaşıyorum, ne çizgi dışıyım..... Düzensiz değilim ama katı kurallarla çerçevelenmiş düzenlerim de yok..... Bazen öyle, bazen böyle ama severek kendimi, hayatı, yaşananları, hayatıma girenleri, çıkanları, yaşayıp gidiyorum.......

Bırak sen beni anlamaya çalışma, anlayamazsın....... Sen kendi içine dön bir bak, bak bakalım ne göreceksin ?..... Bildiğin bütün yolları, insanları bırak...... Küçük dünyanı yık ve biraz etrafına bak........Kendinle hesaplaşmayı bitir ama önce başla, bir yerinden başla mutlaka...... Sonra dön bak yüreğine, ne kadar aklayabilmişsin ?.....

Beni anlamaya uğraşma sen, kimse başkasını tam olarak anlayamaz çünkü kimse kendiyle anlaşmasını ölene kadar bitiremez !........